Eski Yunanistan Maliye Bakanı Yanis Varoufakis, Türkiye’nin faiz oranlarını çok fazla yükseltmenin cazibesinden kaçınması gerektiğine dikkat çekerek “Bunu yapmak toplam talebi öldürebilir ve enflasyonu baskılayabilir. Ancak uzun vadede toplam arzda bir azalmaya neden olacak yatırımları iptal etmek gibi fahiş bir maliyete neden olur ki bu da enflasyonu yerli üretime değil ithalata fayda sağlayacak şekilde yeniden yukarı iter” diye konuştu.
Türkiye’deki son faiz artışları kaçınılmaz olsa da şu andan itibaren fonların verimsiz gayrimenkulle ilgili yatırımlar yerine verimli alanlara kaydırılması gerektiğine işaret eden Yanis Varoufakis ile Yunanistan krizi dönemindeki deneyimi ve Türkiye ekonomisini konuştuk.
Türkiye son yıllırda ciddi ekonomik krizde. Enflasyon yüzde 70’lerde. Dış borç 250 milyar doları aşıyor. Türkiye nerede yanlış yaptı sizce?
Türkiye’nin zayıf yönlerine ilişkin cevabımı vermeden önce, genellikle hafife alınan güçlü yönleri hakkında yorum yapayım. Örneğin 250 milyar dolarlık kamu borcunu ele alalım. Bu rakam milli gelire oranla en düşük borç seviyelerinden biri olup yüzde 30’un altındadır – gelişmiş ülkelerde bu oran yüzde 110’un çok üzerindedir. Ayrıca, kişi başına düşen milli gelir (satın alma paritesi açısından) Yunanistan’nın aksine istikrarlı bir şekilde artmakta. Daha da önemlisi, sanayi üretimi ve gayri safi sabit sermaye oluşumu yüksek kalmaya devam ediyor.
Türkiye’nin zayıf yönlerine dönecek olursak, Türkiye yabancı sermayeye aşırı bağımlı ve bu sermayenin büyük bir kısmı, enflasyonu düşürecek kadar toplam arzı artıracak üretken yatırımlar yerine üretken olmayan gayrimenkul hatta lüks gayrimenkul geliştirmeye yönlendirilmekte.
VERİMLİ ALANA YATIRIM YAPIN
Peki Türkiye bu krizi önleyebilir miydi? Şimdi ne yapmalı?
Faiz oranlarını çok fazla yükseltmenin cazibesinden kaçının. Bunu yapmak toplam talebi öldürebilir ve enflasyonu baskılayabilir. Ancak uzun vadede toplam arzda bir azalmaya neden olacak yatırımları iptal etmek gibi fahiş bir maliyete neden olur ki bu da enflasyonu yerli üretime değil ithalata fayda sağlayacak şekilde yeniden yukarı iter. Son faiz artışları kaçınılmaz olsa da şu andan itibaren fonların verimsiz (gayrimenkulle ilgili) yatırımlardan verimli (arz artırıcı) yatırımlara kaydırılması üzerinde durulmalı.
22 yıl sonra iktidardaki parti yerel seçimlerde ikinci sıraya düştü. Muhalefet ve sol partiler belediyelerde çoğunluğu aldı. Sizde bir sol partide görev yapıyorsunuz. Bunu Türkiye açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın gücünün en azından belediye düzeyinde ve özellikle de Türkiye’yi aşağı yukarı seçilmiş bir monarşiye dönüştüren anayasal değişikliklerden sonra kontrol altında tutulması demokrasinin geleceği açısından elzemdi.
YAKIN TİCARI BAĞLAR
“Türk perspektifinden bakacak olursak çok yakın bağlarımız var ticari anlamda. Türk sanayi sektörü entegre olmuş durumda. Zorluklar olunca her iki taraf için de sorun var aslında. Çünkü Avrupa zaten bir Alman iş modeline dayanıyor. Alman iş modeli de eski istikrarını geri veremiyor. 15 yıllık sıfır yatırımdan sonra şimdi artık teknolojik rekabetler de yok eskisi gibi. Avrupa’nın geri kalanı bu Alman iş modeline bağlı. O da artık hiçbir şey yapamıyor.”
KÜÇÜK BİR AZINLIK ZENGİNLEŞİYOR
Rusya-Ukrayna, İsrail-Filistin, İran-İsrail savaşları küresel ekonomiler için ne gibi tehditler oluşturuyor?
Filistin’de bir soykırıma ve Ukrayna’da modern teknolojiyle 1. Dünya Savaşı benzeri bir siper savaşına benzeyen savaşa tanık oluyoruz. İsrail ve ABD bu zulümlerin sonsuza kadar devam etmesi için birlikte çalışıyor. Bu savaşların yol açtığı gıda enflasyonu ve ekonomik bunalım nedeniyle insanlar yerinde ölüyor ve çok daha fazlası geceleri aç kalıyor. Avrupa sahip olabileceği her türlü stratejik özerkliği kaybetti. Ve en önemlisi ABD, Çin’e karşı başlattığı “Yeni Soğuk Savaş”ı Tayvan üzerinden sıcak bir savaşa dönüştürmek için şimdiden fazla mesai yapıyor. Bu gelişmeler bir yandan halklarımız için ortak refah beklentilerini yok ederken diğer yandan küçük bir azınlığı muhteşem bir şekilde zenginleştiriyor.
İNANILMAZ HATALAR İŞLENDİ
Talep olmaması ve enflasyon nedeniyle özellikle AB ve ABD ekonomilerinde kriz var. Bu açıdan yeni krizler bekliyor musunuz?
Bunların hiçbirini yeni bir kriz olarak görmüyorum. Benim görüşüme göre hepimiz 2008’de Wall Street’in çakılması ile başlayan çöküşün başka bir reenkarnasyonunu yaşıyoruz. Bu dünyayı sarsan çakılmanın ardından ABD, İngiltere ve Avrupa Birliği’nin, büyük miktarda para mali sistemlere pompalanırken kemer sıkma politikalarının neden olduğu düşük yatırımlarla bir 10 yıl geçti. Bu da çoğu için deflasyona ve pek azına yarayan varlık fiyatları enflasyonuna neden oldu. Ardından salgın, tedarik zincirlerini boğdu, fiyat enflasyonunu tetikledi ve 2008 krizinin bugünkü evresini meydana getirdi.
2008 Eurozone’un temelleri, bunlara mimari tasarımının ne kadar olmayacak olduğunu gördük. Öyle bir para birliği oluşturmuştuk ki majör bir finansal kriz oldu. Avro bir hata oldu da diyemedik. Sonuçta bir dizi hata oldu elimizde. İnanılmaz hatalar işlendi. Her biri birbirinden daha kötüydü. Mesela Yunanistan kadar başarısız olan bir devleti sübvanse ettiler. Bunun işlemeyeceğini bilmek lazımdı. İşlemedi de zaten. Şimdi kriz başladığında Yunanistan’da 2009- 2010’da 290 milyardı borcumuz şu anda 400’den fazla bu borç. Gayri safi hasıla da yüzde 20 daha kötü 2010’dan. Bu da Avrupa’da enteresan bir şekilde büyük bir başarı olarak gösteriliyor. Bu da Avrupa’nın bulunduğu zorluğun kalbi işte.